15 Haziran 2013 Cumartesi

Yoruma gerek var mı?

Arkadaşlar;
Aşağıya yazdıklarımın tamamını okuyunuz ve intikamın ne demek olduğunu, nasıl kindar olunduğunu bütün çıplaklığıyla algılayınız.

*****23 Mart 2003 tarihinde Hükümeti Kurdu
*****2004 yılında konuyla ilgili Anayasa değişikliği teklifinin TBMM tarafından kabul edilmesiyle, Devlet Güvenlik Mahkemeleri (DGM) kaldırılmıştır.
*****2004 yılı Cesaret karakteri ödülü - Amerikan Yahudi Komitesi

Erdoğan Tarihi

12 Aralık 1997 tarihinde ****Siirt'te düzenlenen bir mitingde**** yaptığı konuşma nedeniyle Diyarbakır *****DGM Savcılığının "halkı sınıf, ırk, din, mezhep veya bölge farklılığı gözeterek kin ve düşmanlığa tahrik ettiği"***** gerekçesiyle açtığı davada Türk Ceza Kanununun 312. maddesinin 2. fıkrası uyarınca 10 ay hapis cezasına çarptırıldı.

Bir kaç yıl sonra;

Seçimlerde Siirt milletvekili seçilen Fadıl Akgündüz'ün milletvekilliğinin düşürülmesinin ardından Siirt'teki seçimlerin tekrar edilmesi kararlaştırıldı. Seçimlerde Adalet ve Kalkınma Partisi'nin ilk sıradaki adayı Mervan Gül'ün adaylıktan çekilmesi ile Erdoğan partinin birinci adayı olarak *****Siirt seçimlerine girdi***** ve oyların %85'ini alarak kazandı. Erdoğan'ın milletvekili seçilmesinin ardından başbakan Abdullah Gül, Erdoğan'ın başbakan olması için Cumhurbaşkanı Sezer'e istifasını sundu. Sezer bu kez hükümeti kurma görevini Erdoğan'a verdi ve genel seçimlerden yaklaşık üç ay sonra Erdoğan başkanlığında 59. Hükümet kuruldu.

Yoruma gerek var mı?

Direnişe Devam Kararı

Taksim dayanışması direnişe devam kararı aldı..

Doğru karar, çünkü geri dönüşü olmayan 18 gün geride kaldı ve artık bunun sürdürülmesi mecburiyeti doğdu.

Bundan tam bir hafta önce pazar gecesi eyleme son verip o zaman düşünmeye ve konuşmaya başlansaydı, ben eminim ki şu anda kamuoyunda çok daha iyi bir izlenim oluşturulmuş olacaktı.

Evet bu direniş haklı bir direniştir, fakat direnişi etkilerinin iyi tahlil edilmesi gerekir.

Alışmak diye bir olgu var ve insanlar artık çatışma haberlerine, farklı eylem etkinliklerine,kısacası bu yolda ortaya çıkan herşeye, alışma sürecine girdiler, bu yüzden 11 yıllık stresi tek nefeste kusmak yerine uzun süreçli bir sosyal eylem olarak devam etmelidir.

Eylem devam ediyor, evet hala yeni insanlar katılıyor, gezi parkını ziyaret ediyor, fakat orada sürekli kalan çekirdek diyebileceğimiz çapulcu arkadaşlarımız var. Ve bu kişilerin sayısında gün geçtikçe azalma oluyor, evet park çok daha kalabalık, evet daha fazla insan akın ediyor, fakat basitçe geceleri orada yatan arkadaşlar artık yavaş yavaş çekiliyorlar.

Bunun sebebi stresten doğan enerjinin doğru yönlendirilmemiş olmasıdır. Mevzu gezi parkı değildi sadece tabii ki bir çok şey protesto edildi.

Ama bence yollara dökülen milyonlar varken ve halk uyanmaya başlamışken konunun tek ve belirli olması ve de onun başarılması için amaçların çizilmesi gerekirdi.

Bence konu "Türkiye'nin bağımsızlığı ve bütünlüğüdür." Bunun dışında gelişen çoğu protesto insanların şevkini kırmaktadır.

Sonuç olarak; şu an yürütülen çalışmalar ve direniş yaklaşımıyla devam etmek mecburiyeti doğmuştu çünkü psikolojik eşik diyebileceğimiz süre aşıldı. Psikolojik üstünlük yavaş yavaş yine hükümete geçmekte çünkü hayat normale dönmedikçe çevreden çatlak sesler yükselmeye başlayacaktır, böylece direnişin yarattığı olumlu hava bozulmaya başlayacaktır.

Artık direniş, devrim, eylem, protesto gibi kelimeleri kullanmayalım. Seçen biziz, emek veren bizleriz, çalışanlar bizleriz, gerçek efendi bizleriz, artık hatırlayalım EGEMENLİK KAYITSIZ ŞARTSIZ MİLLETİNDİR.

13 Haziran 2013 Perşembe

Game Over || Dünyayı Kim Yönetmeli? Diktatörler mi? Tanrılar mı? Yoksa.. (2)

Evet kaldığımız yerden devam edelim...

İnsanlık ne yapmalı diye sormuştum. Bunun cevabını vermek zor zaten belli bir cevap olsaydı şimdiye kadar bulunur ve uygulanırdı.

İnsanlar ne yapmamalıyı anlatmak bizi yükten kurtarır.

Birey olarak bakıldığında açgözlü olmamalı. Toplumu bireyler oluşturur ve toplumda merkantalizm yada kapitalizm yada bunların yandan yemişi liberalizm olmamalı. Bu açgözlülük olgusu kişiyi bencilleştirir toplumu da sömürgen yapar.

Günümüz ekonomi savaşlarının yaşanma nedeni budur. Yeni pazarlar arandı bulundu ya da pazarlar bir şekilde yaratılmaya devam ediliyor, sonra bu pazarlar üzerindeki hakimiyet çatışmaları zaman zaman askeri savaşlara zaman zaman ekonomik savaşlara yol açıyor. Amaç daha çok paraya sahip olmak. Daha çok paranın anlamı daha fazla güç. İşte dünyayı yönetme hayalleri vb.

Sınırsız gücün olabilir bilgisayar oyunlarında fakat dünyada zaman yani bir ömür var ve bitince basitçe mezar taşına yazarlar: game over

Yani ben kendi penceremden baktığımda bu açgözlülük sorun çıkartan bir hissiyat ve buna kapılmak çok amaçsız.

Kapitalist, liberal diye eleştirmiş oldum basitçe, şimdi sırada diğerleri.. Komünizm, faşizm, budizm gibi gibi..
Siyasal olması değil olay kontrol mekanizması yaratması ;)

8 Haziran 2013 Cumartesi

Dünyayı Kim Yönetmeli? || Diktatörler mi? Tanrılar mı? Yoksa.. (1)

Yıl 2013..

Yaklaşık 6000 yıl önceye ait yazı ve alfabe kalıntılarının ışık tuttuğu yeryüzü, tarih ilerledikçe insanların birikimlerine ve bu birikimlerin doğurduğu yeniliklere yani medeniyete bir kucak oldu.

Medeniyetin ne olduğu nasıl yorumlanması gerektiği konusunda fikir ayrılıkları olması doğaldır, bu konuda tek söyleyeceğim bana göre medeniyetin anlamı insanlık tecrübesidir. Gelişmiş tarım yöntemleri, ekonomiye bakış, sanat eserleri ve sanat türleri, tıp, teknoloji vs..

İnsanlık tarih içinde yaşlandıkça kendine yeni mecralar açmış, farklı bir çok alanda gelişim göstermiş ve hala yeni alanlar arayışı sürmektedir. İlgilenilen her alanda buluşlar hiç bir zaman tükenmemiş ve devamlı değişim ve gelişimle insanlık tecrübesi artmaktadır.

İşte dünya derken bu insanlık tecrübesi ve bu tecrübeye şahitlik eden yeryüzünü birlikte görmek gereklidir. Bu anlayışla geçmişin tahlili ve geleceğin şekillendirilmesi hususunu iyi ele almak şarttır.

Bu dünya nereye ulaşmayı arzulamaktadır? Amaç nedir? Zamanın içine sıkışan hayat var olduğu müddetçe var olacak olan bu tecrübenin sonu ne olmalıdır?

Binlerce soru sorulabilir, fakat insanlar olarak doğru yada kesin bir cevaba ulaşmamıza bu günlerdeki tecrübemiz yeterli değildir. Yani son belirsizdir. Bu belirsizliği aşmaya çalışmak kesinlikle gereklidir, fakat kavrayamadığımız bizim metafiziksel diye adlandırdığımız yada ilahi diye tanımladığımız bir sondan tutunda dünyamızı da içine alan evrenin kendi içine çökmesi ve yaşamın son bulmasına kadar farklı binlerce de son görüşü bulunmakta.

Peki insanlık ne yapmalı??


1 Haziran 2013 Cumartesi

Sihirli Dokunuş - Gezi Parkı ve Uyanış

Tek sebep GEZİ PARKI mıydı?

Geride bıraktığımız 11 yıllık akp hükümeti boyunca Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları olarak, sürekli medya sansürü ve yapılan yayınlarında yalan ve aldatmacaya dayalı olması sebebiye bilinçsizleştirilmeye çalışılmış, içi boşaltılmış kavramlara sarılması istenen, kültürü tahribata uğratılan bir halk olarak yaşamak durumunda kaldık. Bireysel olarak bir şeyler yapmaya çalışan insanlara şahit oldum fakat başarılı olabildiklerini görmedim, çünkü birliktelikten uzak bir toplum haline yavaş yavaş ama kararlı bir şekilde getirildik.

Sürekli bir manipülasyon içinde, kavramların kargaşasında boğulduk. Fakat işte gün geldi devran dönmeye yüz tuttu, bölmeye parçalamaya çalıştıkları bireyselleştirdikleri halk, büyük bir dayanışma içinde hükümete karşı ülke tarihinin en büyük isyanını ulus çapında başlattı. Peki sebebi nedir bütün bunların?

Öncelikle hiç bir milli bayramımızı eski coşkumuzla kutlayamaz olduk, üstelik devlet erkanı bir şekilde bahanelerle bu tip kutlamalardan kaçtılar, fakat sağlık bakanlığına alınan 3-5 aracın kullanıma açılması için 10binlerce insanı karşılarına topladılar ve koyun gibi güttüler.

Ordumuz her zaman her devirde bizim için çok önemli bir yer tutmuştur. Millet olarak 2000 küsür yıldır ordumuzla kültürümüzü kaynaştırmış halde yaşadık. Fakat bu değere el sürüldü, ordu cevabı olmayan aslı olmayan sorular ve iddialarla silivriye hapsedildi.
Gazeteciler, düşünürler, medya menzupları öğrencilerde hapislerdeki vatandaşlar sınıfına dahil olmaktan kurtulamadı.
Devlet dediğimiz kuruluşun dini olmaz, çünkü adalet devlet tarafından ahlak millet tarafından gelen birer olgudur ve devlet her kesime eşit mesafede durmak zorundadır. Bunu yok saydılar Laikliği ayaklar altına aldılar.

İnsanların çoğu 3 kuruşa yaşarken işadamlarının karşısına geçip onlarla ekonominin ne kadar iyi gittiğinden bahsettiler, oy vakti gelince insanları hatırladılar ve muhtaç bıraktıklarına oyları için adeta rüşvet verdiler ve buna yardım dediler sosyal devlet dediler yine yalan söylediler.

Milletin efendisi olan köylüsüne, çiftçisine hakaret etmekten utanmadılar, eşitlik dediler kendileri hep daha eşit oldular.



Açılım adı altında yanlış ve temelsiz fikirlerle insanları kandırdılar, barış dediler iç savaşı körüklediler, bölücülük yaptılar.

Velhasıl çok adaletsizlik yaptılar ama şu son günlere getirirsek konuyu işin birazda tadını kaçırdılar.

Terörü bitireceğiz dediler terörist başına teslim oldular. Derken suriyeli mültecilere yardım edicez dediler insanlık dediler, onların erkek olanlarını eğittiler esada karşı savaşması için yeniden suriyeye gönderdiler, yararlılarına baktılar yemek verdiler o sırada açlıktan ölmek üzere olan sokaklarda yaşayan düşkün vatandaşlarını görmezden geldiler. Üstüne Reyhanlıda bombalar patladı, milli yas ilan etmek yerine amerikaya gittiler obamayla görüştüler hocadan icazet aldılar geri geldiler, kıvıracak halleride tam kalmamıştı ki, gezi parkını kaşıyalım dediler...

Ve işte 31 Mayıs sabahı ortada hiç bir sebep yokken insanların haklı protestosunu engellemek adına bütün güçleriyle halka karşı bir savaş başlattılar. Şimdi 2.gün doluyor ve insanlar sokaklarda, peki sadece taksimde mi? Tüm Türkiye'de..

İşte halkına ihanet eden bir diktatör olarak gösterilen bir başbakanın ülkesine hediyesi budur. Şiddet!! Diktatör olarak adlandırmaksa çok saçma çünkü oda emir kulu ve bunu herkes biliyor zaten, halkına ihanet eden zavallı bir hain olarak ya yurt dışında sığındığı ya da yattığı bir hapishane hücresinde son nefesini vicdan azabıyla verecek çapsız bir kişi. İsmini kullanmak bile yazıma leke sürer tenezzül etmiyorum. Herkes kim olduğunu biliyor.

Şimdi burada Halkımız ne yapmalı?

Bu bilinci sürdürmemiz en başta olmak üzere sakin olmalıyız fakat asla geri adım atmamalıyız, onlar istediği zaman ve istedikleri için değil biz istediğimiz zaman meydanları ve sokakları boşaltmalıyız. Vatan bizim toprak bizim bunu hiç unutmadan korkmadan yanlışlara ve haksızlıklara başkaldırmalıyız. Bunu yaparken her hangi bir siyasi görüşü desteklemeyi değil, HEP BİRLİKTE kültürümüzü korumayı ve bağımsızlığımızı elde etmeyi amaçlamalıyız.

İşte bugünlerin bizlere getirdiği biber gazları ve su karışımının bir sihirli dokunuş olması şansımızdır.

Farklı görüşlerden insanların bu mücadeleyi omuz omuza verdiği bir milletin parçası olmaktan gurur duyuyorum.

Erol KÖK