13 Eylül 2013 Cuma

Ergenekon ve Tünel Davaları

Bu yazımın konusu son günlerde medyada yer alan, Suriye savaşı naraları, çapulcu vs. polis oyunu, beşinci boyut dizileri, beyin süngerleştiren yarışma ve magazin programları arasında yine unutturulan, hukuk sistemindeki akıl almaz uygulamalardır.

Başlıktaki Ergenekon davasını günümüz gençleri bilirler, fakat Tünel davasını çoğu genç duymamıştır.

Tünel davası 27 Mayıs 1960 darbesinde Hakkı Morgül hakkında açılan davadır. Hikayesi muhteşem komiktir. Olayda haksızlık vardır ama komiktir işte.

27 Mayıs olmadan önceki son seçimlerde (1957) yuvarlak hesapla DP %48, CHP %41 oy almıştı. O zaman 610 milletvekilinin 424'ünü DP, 178'ini CHP çıkardı. Geri kalan oylar ve vekilleri diğer iki parti ve bağımsızlar paylaştı.

Olay buradan komikleşiyor zaten, muhalefetin oyu DP'den fazla ama vekillerin ezici çoğunluğunu onlar almış, o zamanki seçim sisteminden tabi. Eğer bir ilde bir tane bile fazla oyunuz varsa bütün vekilleri siz çıkartıyosunuz sistem böyle.

Neyse işte belli ki muhalefet geliyor. Ama sonuç yok. aradan 3 yıl geçiyor. O zaman solcu diye tabir edilen yani o zaman ki cumhuriyetçiler 555K olayını yapıyorlar. 5. ayın 5. günü saat 5'te Kızılayda anlamına gelen 555K bu ülkedeki ilk sivil itaatsizlik eylemidir. Öğrenciler polisle çatışırlar ve 2öğrenci hayatını kaybeder. Tıpkı bu günler gibi.

Şimdi aklıma geldi büyük şair Cemal Süreya o gün için şöyle bir anı aktarır. Menderes Kızılay'a gelir, birden kendini öğrencilerin arasında bulur. Der ki, "Ne istiyorsunuz", sorunun üzerine ya sonradan Ankara belediye başkanı olacak Vedat Dalokay yada CHP'nin başına geçecek Deniz Baykal (o zamanlar daha öğrenciler) Menderesin yakasına yapışır, "Hürriyet istiyoruz"der. O dönem baskı sansür üst seviyededir. Günümüzdeki gibi. Menderes'in cevabı şöyle: "Başbakanın yakasına yapışıyorsun, bundan büyük hürriyet mi olur?"

En azından Menderes halkın arasında korumasız gezerdi. Çok kaynakta belirtilir. Neyse bu 555K sonrasında toplumdaki huzursuzluk büyür ve Türkiye tarihindeki ilk askeri darbe 22 gün sonra gerçekleşir. En önemli noktası gücünü halktan alan bir askeri darbedir. Komuta kademesi değil düşük rütbeli subaylar gerçekleştirmiş, hatta genelkurmay başkanını hapse tıkmışlardır.

İşte bu darbe sonrası Yassıada'da Menderes günleri başlar. Bu günlerde bir kahvehanede baş kahramanımız Hakkı Morgül bir latife yapar. Bir akrabası DP'den milletvekilidir zaten. Latifede şudur; Yenikapı'dan Yassıada'ya tünel kazıp Menderes'i kurtaralım.

Bu bir savcının kulağına gider, gelir bunu tutuklarlar. Mahkemeye çıkar ve derki "yahu ben bunu yapabiliyorsam, hapis cezası yerine madalya vermeniz gerekir", hakimler mahkemede gerçekten gülerler. Ama Hakkı Morgül 1 sene ceza almaktan kurtulamamış. Torunu Mustafa Morgül aktarıyor. Dedem ölüm döşeğindeyken son sözleri; "Demokrasi gibisi var mı?"

İşte size trajikomik bir hatırat. Aynısı bugünlerde yaşanıyor. Ergenekon, Balyoz, Odatv, 28 Şubat, işte artık isimleri neler konduysa bütün siyasi davalar inanılmaz komik iddialar üzerine kurulu. Bunlara hukukta "işlenemez suç" derler. Hani kazma kürekle o tünelin kazılma olasılığı ne ise, genelkurmay başkanı da o kadar teröristtir.

Taraflar değişti tabi, ama basit mantık kurunca aynı. Savcılar yine egemen gücün elinde, iddialar yine komik, suçsuzlar yine suçlu, yani yine aynı tas aynı hamam.

Darbeciye kızan Tayyip, darbecinin yaptığını yapan kim?? Aaaa yine Tayyip.. Helal olsun..

Ergenekon'a tekrar değinmişken, Kara Kuvvetleri Komutanlığı sırasında bizzat konuşma (daha doğrusu dinleme, çünkü o zaman askeri lise öğrencisiyiz, öle konuşma yok :) fırsatı bulduğum, değerli komutan İlker Başbuğ'a yapılan bu haksızlığın karşısında bulunduğumu tekrar belirtmek isterim.

Saygılar..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder