12 Eylül 2013 Perşembe

Kadın Toplumun Temelidir

İnsanlık tarihi içinde, sayısız savaş, çok çeşitli inanışlar, çok farklı ekonomik sistemler, her coğrafyanın kendisine has gelenekleri gibi pek çok olay, olgu, değişim ve gelişim akımları barındırmaktadır. Ve bunların tamamı özü bir ama doğası farklı, zıtlığın merkezi olan "kadın ve erkek"in zaman ile yoğrulmasıyla ortaya çıktı.

Zaman akıp günümüze evrilirken bu tezat erkek egemen diye nitelenen bir dünya ortaya çıkardı...
Öyle mi gerçekten?

Günümüzde en eşit, en demokrat, en sosyal, artık bu kavramlara benzer alanların hepsi en olan hangi ülkeye bakarsanız bakın erkeğin toplumdaki yeri hep bir tık yukarıda. Bunun sebebi tarihin toplumlara getirdiği kalıcı bir hissiyat. Peki işin özüne bakarsak durum nedir?

Basit düşünün, toplum çoğulluktur, yüzbinlerdir, milyonlardır, en başta sayısal gelişmenin kaynağı kadınlardır. Tartışmasız şekilde değer katan bir durumdur bu.

Sonra normal şartlarda her insan annesine bağımlıdır, doğduğu andan en az 14-15 yaşlarına kadar her toplumda böyledir. Yani geleceğin erkeklerinin de kadınlarının da, gelişiminde inisiyatif kadındadır.

Bunlar doğanın kanunu olarak gelen olgulardır. Şimdi toplumu oluşturan bireylerin hayat bulması ve gelişiminde en başta rol alan kadın, özellikle bizim gibi toplumlarda neden baskı altında kalır, niçin bastırılır?

Bunun cevaplanması için sosyolojik, psikolojik, tarihsel vs. farklı farklı bir çok yorum yapılabilir. Bunu açıklarken bunların hiç birine değinmeyeceğim. Hatta kadına şiddetin hızla tırmandığı şu zamanlarda bende kadınlara kızacağım. Özellikle kendi yaş 16-30 yaş grubuna yani gençlere.

Evet bu toplumda erkekler öküzdür. Hatta kanunlarda kadınlara yeterli haklarda tanınmaz. Geleneklerin çoğu hep erkekten yanadır. Dini olarak, ekonomik olarak, sporda, sanatta, evde, havuzda(!!) yani pek çok yerde kadın geriye itilmiştir bu ülkede. Bunları kimse kabul edemez, etmemelidir. İşte ben bu noktada kadınlara kızacağım.

Çevremdeki pek çok arkadaşımda, sokakta yürürken etrafta, otobüste tanıştığım birinde, pek çok farklı yerde iletişim kurduğum kadınlarda genel olarak hep bir kabullenmişlik var. Bakın bunu direk kadın haklarıyla ilgili yapılan eylemlerin artmasından anlayabilirsiniz. Bir olayın etkisi artarsa meydana gelme sayısı azalır, etkisi azalırsa meydana gelme sayısı artar. Yani kabullenen kadın sayısı arttığı için eylem sayısı artıyor.

 O yüzden yok biz haklarımızı güzel arıyoruz demeyin. Tamam zaten erkek öküz dedik onlar anlamıyor da, sizde pes ediyorsunuz.

Kabullenmişliğin dışında birde genel sorunumuz var. Hem erkekte hem kadında, bu toplumda kendine güven problemi var. Boş işleri kastetmiyorum, yetenek sizsinize çıkmayı kendine güvenin ölçüsü kabul eden akademisyenlerimiz(!) olsa bile. Problem var bide kadında daha fazla.

E zaten kendine güveni olmayan insanlar birbirlerini çekemez, kıskanır, şiddet uygular bide bunların hepsinin yanında hakkını arayamaz insan, harekete geçemez.

Her zaman her yerde ne problem olursa çözüm eğitimden geçer, ama gerçek bir eğitimden bahsediyorum. Subjektif olmayan objektif bir eğitimden, ortada olanı kişilerin yorumlayarak yetiştiği ve toplumu o şekilde oluşturduğu bir eğitimden bahsediyorum.

Hayatın içindeki değerinizi bilin, kendinizi kendiniz ezmeyin, ezdirmeyin.

Yazımı sonlandırırken bayrak şairi olarak bildiğimiz Arif Nihat Asya'nın Fetih Marşı'nda bir pasaj geçeceğim,
........
Bilmem neden gündelik işlerle telaştasın,
Kızım, sende Fatih'ler doğuracak yaştasın....

Bu mısralardan ilk bakışta şairin kadına sadece doğurganlık yüklediğine takılmadan, şiiri okuduğunuzda hep Fatih'in İstanbul'u fethettiği yaşatsın mısralarından farklı olarak, kadınlar için özel bir mısra sarf etmiş olduğunu görmek gerekir. Sadece bu mısra için bile kadının ne kadar önemli olduğunu anlatan binlerce sayfalık yazı yazılabilir.

Saygılar..



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder