21 Eylül 2013 Cumartesi

Lozan Barış Antlaşması

Selamlar..

Son yazılarım, tarihi konular üzerine aktarmaya çalıştığım bilgiler ile tarihi çarpıtma çabası içerisinde bulunan kişilerin iddialarının gerçek olmadığını sizlere tekrar hatırlatmakta idi. Bu yazılar hakkında olumlu ve olumsuz eleştirilerinizi benimle paylaştığınız için teşekkürlerimi sunarak, sizler için seçtiğim yeni konuma geçiyorum.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin tarih boyunca geçmişte yaptığı ve gelecekte yapacağı bütün resmi anlaşmalar içinde en önemlisi olan Lozan Barış Anlaşması hakkında, bugünlerde halkımızı olumsuz şekilde manipüle etmeye(yönlendirme) yönelik mecmualar yayınlanmakta ve çeşitli televizyon programlarında tarih profesörleri tarafından görüşler bildirilmekte. Şimdi yapılan terbiyesizlik hakkında yorum yapmadan önce anlaşmanın imzalanmasına kadar yaşanan süreci aktaracağım.

Milli mücadele sonrasında deyim yerindeyse söke söke hak ettiğimiz bu anlaşma imza edilmeden önce, bu topraklarda batılı devletler tarafından hasta adam olarak nitelenen Osmanlı Devleti artık son nefesini vereceği bir sürece girmişti. Bu süreç gerçek manada baş edilemeyecek olayların yaşandığı günler olarak tarihimizde yatmakta.

1908 yılında İttihat ve Terakki'nin padişah II.Abdülhamid'i darbeyle devirmesi ve yönetimi el almasıyla bu dönem başlar. Daha sonra 1911 yılında Trablusgarp Savaşıyla başlayan ve sırasıyla Balkan Savaşları, 1.Dünya Savaşı sonucunda imzalanan Mondros ve Sevr Anlaşmaları ile Osmanlı'nın çok önceden verilen idam kararı adeta infaz edilmiştir. Öncelikle bu Sevr Anlaşması ile ilgili daha öncede bahsettiğim yalanlara bir cevap olarak, anlaşmadan sonra basılan ve Osmanlı mührünü taşıyan Sevr haritasını aşağıda sizlerle paylaşıyorum.

Yukarıda açıkça gördüğünüz gibi Anadolu toprakları İngiliz, Yunan, İtalyan, Fransız ve Ermeniler arasında paylaştırılmış, Hakkari ve çevresinde özerk bir Kürdistan oluşturulmuş, güney sınırımız ise Fransız mandasındaki Suriye'ye bırakılmıştır. Bu resmi haritayı gördükten sonra, bu anlaşma ile ilgili anlatılan palavraların hiç birine kulak asmayacağınızı umuyorum.

Sevr anlaşmasının sadece haritası bile ne kadar ağır ve kötü şartlar dayattığını anlatmaya yeter. Fakat bu haritanın bizim için önemli yanı Lozan Barış Anlaşması ile ilgili yapılan pek çok olumsuz eleştiriye bir cevap veriyor olmasıdır.

Anlaşmayla ilgili yapılan eleştiriler özellikle Musul, Boğazlar, Batum ve Adalar konularında yoğunlaşmakta. Bu konuları sırasıyla açıklamadan önce bahsedilmesi gereken en önemli şey kapitülasyonların tamamen kaldırılmış olmasıdır. Kapitülasyon denildiğinde sadece ekonomik açıdan verilen imtiyazlar dışında, idari kısmı da akla gelmelidir. Örneğin, yabancı uyruklu bir kişi suç işlediği takdirde Osmanlı Devleti'nin onu yargılama hakkı bulunmuyordu. Bu kişi gidip kendi konsolosluğunda yargılanıyordu. Bu şekilde örnekler çoğaltılırsa ne kadar sorunlu bir sistem olduğu anlaşılır.

Şimdi Boğazlar konusundaki iddia buraların kontrolünün sağlanmadığı, Musul'la ilgili iddia İngilizlere peşkeş çekildiği, Batum'un Ruslara verildiği ve Adaların Yunan ve İtalyanlara bırakıldığıdır.

Anlaşma 143 maddedir ve okunduğu takdirde görülecektir ki Boğazlar tamamen bizim kontrolümüze verilmiştir. Tek problem deniz taşıtlarının buralardan nasıl geçeceği konusudur, bu konuda daha sonra Montrö anlaşmasıyla çözülmüştür.

Musul, Batum ve Adalar ise kimseye bırakılmamıştır, çünkü zaten bizim elimizde değildir. Her şeyden önce şunun farkında olalım, haritada gözüktüğü gibi o topraklar zaten bizim değildi, çünkü Osmanlı 1.Dünya Savaşını kaybetti. Askeri gücüyle savaşarak aldığı toprağı da kimse kimseye vermez hele de söz konusu batılılar ve karşılarında Türkiye olduğunda.

Lozan Barış Anlaşmasıyla ilgili kaynak isteyen arkadaşlarım Yapı Kredi Yayınları tarafından 2001 yılında basılan Lozan Barış Anlaşması adlı kitabı okuyabilirler. Kitapta anlaşma sürecinde olup biten her şey toplam 7 cilt şeklinde belgeleriyle aktarılmaktadır.

Şimdi gelelim bu anlaşmayı karalayanlara.. Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'tür cümlesini içine sindiremeyen kişiler bu karalamayı yaparlar, palavralar uydururlar. Mesela şimdi Lozan'ın 100 yıl geçerli olduğu(!) gibi bir yalan var, üzerine Cumhuriyetin kuruluşunun 100. yılınıda ekleyin..
Anımsadığınız gibi bir tarih ortaya atılıyor: 2023.. Tabii ki anlaşmada 100 yıl sonra hükümsüzdür şeklinde bir madde yoktur.

Bu topraklarda yaşanmış devrimi, içine sindiremeyen zihinlerin içtikleri öç alma yemininin bir göstergesidir bu tarih. Cumhuriyetimiz üzerinde yaptıkları tahribatın büyüklüğünün Cumhuriyetin kalplerdeki büyüklüğünün yanında boş bir sedadan öteye geçemeyeceğini ise elbet anlayacaklardır.

Saygılar..


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder